Tonyalı Hemşehrimiz Yaşar Hacısalihoğlu‘nun Köşe Yazısı
CHP'de olağanüstü durum

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Şişli ve Beylikdüzü Belediye başkanlarının aralarında olduğu 90 kişi hakkında İstanbul Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturmalar kapsamında gözaltına alındılar. 106 kişi hakkında verilen gözaltı kararının 90'ının işlemleri sürüyor. Diğer 16 kişiye de ulaşılmaya çalışılıyor.
Soruşturmaların çok kapsamlı yürütüldüğü anlaşılıyor. Çok sayıda kişi ve kurumu kapsayan soruşturmaların yolsuzluk ve terör olmak üzere iki ayrı kapsamı var. Yolsuzluk soruşturması; nitelikli dolandırıcılık, kişisel verileri ele geçirilmesi, ihale fesat karıştırmak, irtikap, rüşvet gibi son derece önemli iddiaları içeriyor. Terör soruşturması ise; PKK terör örgütü üyelerinin belediyelere sızdırıldığı, örgütün belediye imkanlarını kullandığı, örgüte yakın şirketlere ihale verildiği gibi iddiaları kapsıyor.
Bu soruşturmaların yanı sıra Ankara Başsavcılığı nezdinde CHP Kurultayı'na dair şaibe iddialarına yönelik de bir soruşturma sürdürülüyor. Öte yandan İmamoğlu'nun İstanbul Üniversitesi kararıyla diploması iptal edilmişti.
Tüm bunlar CHP için oldukça sıkıntılı bir sürecin başlangıcı anlamına geliyor. Son kurultaydan sonra CHP içinde dalgalanmalar hiç eksilmedi. Eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun "sırtımdan hançerlendim" metaforunu hep canlı tutması, yeni yönetime eleştirilerinin eksilmemesi, Cumhurbaşkanlığı adaylığı yarışının parti içinde zıtlaşmalara, yıpratıcı çekişmelere dönüşmesi, CHP'nin kurultay sonrasında yaşadığı dağınıklığını daha da derinleştirdi.
Bugün başlayan tüm soruşturmalarda hatta diploma iptaline giden süreçte CHP içi çekişmelerin izini görmek mümkündür. İhbarcı, şikayetçi, tanık, kanıt gibi pozisyon ve unsurlar büyük ölçüde CHP içinden doğmuştur.
Aslında bu soruşturmalar, CHP içi savaşın, çekişmenin eseridir. Başsavcılıkların soruşturmalarını besleyen yine CHP çevreleridir. Durum böyleyken soruşturmaların tamamen siyasi olduğunu, hukuki geçerliliğinin olmadığını söylemek peşinen hukuku siyasallaştırmaktır. Kuşkusuz peşinen hiç kimse suçlu kabul edilemez. Masumiyet/ suçsuzluk karinesine azami özen gösterilmelidir. Ancak bunun simetrisi de; ortaya atılan, adli makamlara yansıyan iddiaları yeterince ve hukuka uygun şekilde araştırılmadan hiç kimsenin peşinen suçsuz kabul edilmemesidir. Dosyanın içeriğini, kanıtları, tanıklıkları, bilge ve belgeleri yeterince bilmeden şüpheliler hakkında hüküm cümleleri kurulamaz, kurulmamalıdır. Hele de bu aşamada insanları sokaklara çağırmak da doğru değildir. Sokak çağrısı; provokasyon zeminine yol açma riskini göz ardı etmektir.
Ancak öyle anlaşılıyor ki, CHP yönetimi bunu siyasi yöntem olarak benimsemiş durumdadır. Geniş kitleleri, bilhassa üniversite öğrencilerini bu zemine çekme hedefindedir. Nitekim bu konuda bir CHP milletvekili; sivil itaatsizlik, demokratik eylemler için erken aday açıklamayı "önceden tasarladık, bu amaçla yaptık" dedi.
Bu yöntem, Türkiye'ye zarar vericidir. Terörsüz Türkiye seferberliğine zedeleyici iklime katkı vericidir. Parti işi meseleleri biran evvel çözmesi, çok başlılıktan kurtularak, yıpratıcı adaylık çekişmelerini aşarak, politika üretmeye öncelik vermesi CHP'nin tercihi olmalıdır. Mevcut yönetimin aldığı olağanüstü kurultay kararı bu tercihi öncelikli kılabilir mi göreceğiz. 6 Nisan'da yapılmasına karar verdikleri olağanüstü kurultay; yeni ayrışmalara, tasfiyelere mi yoksa bütünleşmeye katkı sağlayacaktır tüm bunlar önümüzdeki günlerde daha da belirginleşecektir. Ancak nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın öyle görülüyor ki; CHP için yeni bir sancılı süreç başlamıştır.