Miratî Baba, bir gün Bursa'da Aşıklar Kahvesine gider.
Aşığın birisinin kahvehanenin panosuna yazdığı bilmeceyi çözer ve yerine de kendi yazdığı şu bilmeceyi asar:
"Kul görür, Allah görmez."
***
Günlerce kimse bu bilmeceyi çözemez.
Bunu yanlış yorumlayanlardan birisi; "Allah'a saygısızlık yapıyor" diye Miratî Baba'yı Kadı'ya şikayet eder.
Kolluk kuvvetleri Miratî Babayı yaka paça Bursa Kadısı'nın karşısına çıkarırlar.
Miratî Baba, Kadı'nın sorusuna verdiği şu cevapla serbest kalır:
Kur'ân'da Bakara suresinin 255. ayetinde, yani Ayet el-Kürsi'de; "O'nu ne gaflet basar ne de uyku.." diye buyrulur.
Allah uyumadığı için rüya da görmez anlamında.
***
Evet değerli dostlar, cumhuriyet boyunca uyuduk da uyuduk; üstelik gördüysek de hayırlı bir rüya, ne yazık ki hiç birisi gerçekleşmedi.
Ancak, cumhuriyet Türkiye'sinde ilk kez, o kapkaranlık 15 Temmuz 2016 gecesi milletçe uyumadık ve rüya değildi o gördüklerimiz ve yaşadıklarımız.
***
Sevgili dostlar;
Artık, ayırt etmeksizin nöbetleşerek "nöbet tutma" ve "uyanık kalma" vaktidir ve tarihimizde acı bir tecrübe edilmiştir ki; "OKÇULAR ASLA YERLERİNDEN AYRILMAMALI.., çünkü, düşman her zaman pusudadır ve uyumaz; çalılıklar arkasına gizlenmiş ve bizim uyumamızı beklemektedir.
Sadece meydanlarda değil günlük hayatımızda da ülkemizi koruyup bunun için ne gerekiyorsa yapmalıyız.
Bizi dışarıya bağımlı olmaktan kurtaracak hamlelere destek vermeliyiz. Örneğin; Yerli tohum ürünleri tercih etmeliyiz mesela. Bu topraklarda yetişmiş olmasına önem vermeliyiz.
Fast-food'lardan uzak durmalıyız.
Hayati önem arzeder; Kendi üretimimiz olmamalarına rağmen, çok zorunlu olanların dışında, gereğinden fazla teknoloji bağımlısı olmamaya özen göstermeliyiz.
***
Mevsiminde ve taze olanı yemeliyiz; Mevsiminde üretilmeyen ya da üremeyen ürünleri "pahalıya" tüketme, sonrasında da isyan etme lüksünden kurtulmalıyız.
Fazla değil, yeteri kadar tüketmeliyiz.
Artık, adına "tasarruf bilinci" denen bir olgu var ve bunu tepeden tırnağa günlük hayatımıza sokalım lütfen !
Marketlerde kalitesiz de olsa kendi üretimimiz olan ürünleri talep etmeliyiz. Çünkü iktisat biliminin doğasındadır; “talep arttıkça kalite de artacaktır.”
Kendi içimizde bunun için yarışmalıyız.
En önemlisi de çocuklarımızı bu bilgilerle eğitmeliyiz.
Unutmayalım biz neyi nasıl talep edersek üretim ona göre şekillenir.
***
İlgi ve akademik alanımdır; ekonomi bilimine tezat teşkil eden tuzaklara düşmeyelim.
Orta gelir ve orta demokrasi tuzakları,
Likidite tuzakları,
Spekülatif döviz tuzakları,
Fiyat indirim tuzakları,
Verimsiz tarım tuzakları,
Konformizm tuzakları ve,
İthalat ve İhracat tuzakları gibi...
***
Bu tuzaklara düşmemenin yolu üç temel bilincin kazanım bileşkesinden geçer:
İKTİSADİ BİLİNÇ-TARİH BİLİNCİ ve HUKUK BİLİNCİ.
Bu tür kazanımlar ancak, adına "cumhuriyet" dediğimiz sistemi demokratikleştirebilir.
***
Görülmüş müdür hiç; darbe yapıp idari-yönetsel yapıyı eline alan militer ya da para-militer kadroların emir-komuta zinciri içinde; "Enflasyon derhal tek haneli rakama insin, çünkü ben böyle istiyorum" demeciyle enflasyonun indiğini, ya da "ödemeler dengesinin" düzeldiğini veyahut da "cari açığın" kapatıldığını.
Mümkün değildir, çünkü pratik yaşamda "ekonomi yasaları"nın çarkları döner, darbe yasalarının değil.
***
Şu günlerde, ustaca kotarılan ve muhalefetin diline dolandırılan tuzaklardan biriyle daha meşgul; "millet" adına "muhalefet" ettiklerini sanan toplumun bir kesimi. O da "orta demokrasi tuzağı." Bunu da iktidarın doğası gereği olasıdır; eksik ya da hatalarından istifade ederek sahaya sürüyorlar.
Yönetim bilimleri de "doğal yasalar"dan ayrık çalışmaz. İnat edildiğinde de kendi doğallığında işleyen çarkların dişlileri aşınır ya da kırılmaya yüz tutar. Bunun açılımı ise şudur:
"İktidarlar hata yapar, mutlak iktidarlar mutlak hata yapar."
Hal böyleyken, sürekli muhalefette kalıp, iktidarın doğasında var olabilen "olası" hatalarından istifade ederek iktidarı düşürme ya da "DEVİRME" kurnazlığı, gerçek manada olması gereken alternatif ya da "simetrik" bir politik güç yaratmaz, yaratmıyor da. Tek yapılan şey, Mirati Baba'yı kadıya şikayet etmek.
***
Edildi de ne oldu?
Ve nihayetinde Mirati Baba 15 temmuz 2016 gecesi inananlarla birlikte sahaya indi ve Türkiye'nin panosunda yazılı olan ve yıllar boyu öğretilen; "UYU UYU, YAT UYU....!" bilmecesini ya da zihinsel uyuşukluğunun "HİPNOZ"unu çözdü ve aşağı indirdi.
Yerine ise, bu sefer bilmece değil;
"Müslüman isek, 'UYANIK' olalım, çünkü Allah, gaflet uykusuna dalanı sevmez" cümlesini yazdı. Hem de kanla...
***
Ancak, anlamı çok açık olmasına ve onca kopan kıyamete rağmen, o cümleyi halen bir bilmece gibi görenler var. Ve şikayet ederler sürekli, Büyük Kadı'nın huzuruna on bir kez çıkıp her seferinde serbest kalan Mirati Baba'yı.
Hem de yaban ellere....
Bu da bir tuzaktır aslında, hem de uzun yıllardır yutturulan.
Eski deyimle "burjuva siyaseti", yeni tanımlamayla da "küresel oligarşizm"in vahşi kartları, sürekli olarak "tuzak" üretir "iç sömürü oligarşileri" inşa ederek.
***
Bilerek ya da bilmeyerek bu tuzaklara düşen "muhalefet"in çapsız kadroları, yukarıda saydığımız o üç temel bilinçten yoksun olabilir ya da kafaları basmayabilir. Ancak 25'te mıhlanıp kalan o kitlesel tabanın, bir türlü çözülemeyen o hipnoz uyuşukluğu giderilmeli bir an evvel. Onların da herkes gibi vatansever, çoğunluğuyla ya da her ne kadarsa dinine-diyanetine bağlı, olabildiği kadarıyla demokrat ve samimi ve de iyi niyetli birer yurttaş olduklarından kimsenin kuşkusu olmasa gerek. Ancak, Türkiye'nin en öncelikli sorunlarından biri de bu kitleden "milli" ve "yerli" manada, küresel oligarşizmin prangalarından kurtulmuş, ülke yönetimine alternatif bir örgütlenme oluşturmaktır; hem de bu günden tezi yok.
Aksi durum, simetrik dengelerin kurulamaması durumudur.
Hele de "başkanlık sistemi" inşası sürecinde.
***
Evet "cumhuriyet sever" dostlar;
Hayata anlam ve derinlik katan bir bilinç halidir ne sevdiğini bilmek.
"Bilinç", "sevgi" ve "CUMHURİYET"
Hepinize kutlu olsun.
***
|